Uzun ince bir yoldayım (2:23)
Yaz gelsin (3:02)
Yıldız (Sivas ellerinde) (3:16)

Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerindendir Âşık Veysel, . 1965'te özel kanunla 500 tl maaş bağlandı. 1970'li yıllarda Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılır.Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri 'Deyişler' (1944), 'Sazımdan Sesler' (1950), 'Dostlar Beni Hatırlasın' (1970) isimli kitaplarında toplanmıştır. 1973'te akciğer kanseri sonucunda vefat eden Aşık Veysel, arkasında yıllarca unutulmayacak eserler bırakmıştır.
Ankara'da Ata'ya ulaşmak, destanlarını Mustafa Kemal Paşaya dinletmek için oradan oraya koşarlarken, Ankara Halk Eğitimi merkezinde karşılaştıklar eski millet vekili Necip Ali Bey' le tanışırlar. Onun isteği doğrultusunda , Necip Ali beyin aldırdığı temiz kıyafetleri giyip, Halk eğitim merkezinde bir konser verir usta. Bu konserde hem köyüne dönüş parasını kazanır hem ünü artar.

Emlek yöresinin ünlü ozanlarından Âşık İzzeti’ nin bir türküsünü okur. İlk plağı yapılır böylece..

“Mecnunum, Leyla’mı gördüm
Bir kerrece baktı geçti.
Ne söyledi ne de sordum
Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü
Ay mıydı gün müydü, yüzü
Sandım ki zühre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti.

Ateşinden duramadım
Ben bu sırra eremedim
Seher vakti göremedim
Yıldız gibi aktı geçti.

Bilmem hangi burç yıldızı
Bu dertler yareler bizi
Gamzen oku bazı bazı
Yar sineme çaktı geçti..

İzzetî, bu ne hikmet iş
Uyur iken gördüm bir düş
Zülüflerin kement etmiş,
Yar bonuma taktı geçti..

Bir süre sonra Ahmet kutsi tecer'in de desteğiyle yeni kurulmuş köy enstitülerinde saz öğretmenliği yapmaya başlıyor. Türkiye'nin en aydınlık yüzü olan, kültürüne damga vurmuş sanatçılarla bu dönemde tanışıyor. Bu şiirini gelişmesinde çok önemli bir rol oynuyor.

Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır

Tamamı 11 kıta olan en bilinen eserlerinden biri ''karaToprak'' tır. Eserleri bir çok sanatçı tarafından seslendirilmiştir. Halen de seslendirilmektedir.

AŞIK VEYSEL'İN ESERLERİ

Anlatamam derdimi (5:24)
Arasam seni gül ilen (4:18)
Atatürk'e ağıt (5:26)
Beni hor görme (2:46)
Beş günlük Dünya (3:58)
Bir kökte uzamış (4:55)
Birlik destani (1:42)
Çiçekler (3:05)
Cümle âlem senindir (6:44)
Derdimi dökersem derin dereye (4:51)
Dost çevirmiş yüzünü benden (3:12)
Dost yolunda (4:43)
Dostlar beni hatırlasın (6:02)
Dün gece yar eşiğinde (4:28)
Dünya'ya gelmemde maksat (2:43)
Esti bahar yeli (2:41)
Gel ey âşık (5:35)
Gonca gülün kokusuna (5:24)
Gönül sana nasihatim (6:40)
Gözyaşı armağan (3:32)
Güzelliğin on para etmez (4:31)
Kahpe felek (2:58)
Kara toprak (9:25)
Kızılırmak seni seni (4:58)
Küçük dünyam (5:17)
Murat (5:13)
Ne ötersin dertli dertli (3:05)
Necip (3:16)
Sazım (6:02)
Seherin vaktinde (5:01)
Sekizinci ayın yirmi ikisi (4:43)
Sen varsın (4:01)
Şu geniş Dünya'ya (7:27)
Biri Erkek biri kız. Erkek çocuklarını daha on günlükken kaybediyorlar. Ardın sıkıntılar çoğalarak geliyor Aşık Veysel'in üzerine.1921 yılının 24 şubatında
annesini kaybediyor. Tam on sekiz ay sonrada babasını.. tarla ,bağ, bostan işleriyle geçiriyor zamanını büyük usta. Ama gelen Aşıkları, köy odalarında yapılan sohbetleri de kaçırmıyor. Bu dönemde yanlarına aldıkları yardımları
(azap) ve kaçıyorlar. Bu ağır acının ardından ,annesi bırakıp gittiğinde altı aylık olan kızını iki kucağında gezdirir, gözünden sakınır ama olmaz işte. Kızını da kaybeder büyük usta.

Talih çile kadar sözü bir etmiş,
Her nereye gitsem gezer peşimde.”

Bu olaydan bir süre sonra da Gülizar hanımla evleniyor..

1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları “Halk Şairlerini Koruma Derneği”ni kuruyorlar. Ve 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı düzenliyorlar. Aşık Veysel, Şair Ahmet Kutsi Tecer'le o zaman tanışıyor. Bu tanışma onun yaşamında bir dönüm noktası oluyor.
1933 yılana kadar başka ustaların eserlerini söylüyor usta. O yıllarda cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yılı için Ahmet Kutsi Tecer' in direktifleriyle bütün ozanlar Atatürk konulu şiirler yazıyorlar. Aşık Veysel' de dahil bu guruba.
Ağacakışla nahiyesi müdürü Ali Rıza Bey, Veysel’in bu destanını çok beğeniyor, “Ankara’ya gönderelim” diye istiyor. Veysel de “Ata’ya ben giderim” diye vefalı arkadaşı İbrahim ile yayan yola düşüyor. Üç ay sürüyor bu yolculuk, Ankara'ya ulaşıyorlar ama Ata'yı görmek ,ona şiiri okumak nasip olmuyor Ustaya. Hakimiyet-i Milliye (Ulus) basımevinde üç gün boyunca yayınlanıyor bu destan. Bundan sonra da bütün yurdu dolaşmaya, dolaştığı yerlerde çalıp,söylemeye başlıyor, seviliyor, saygı görüyor.

Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı
Başbuğ olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı

Şüphesiz bu dünya fani
Tanrı'nın aslanı hani
İnsi cinsi cem'i mahluk
Hepsi birden ağladı

Doğu batı cenup şimal
Aman tanrım bu nasıl hal
Atatürk'e erdi zeval
Amir memur altın kürsü
Yas çekip mebsan* ağladı

İskender-i Zülkarneyin
Çalışmadı bunca leğin
Her millet Atatürk deyin
Cemiyet-i akvam ağladı

Atatürk'ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı

Fabrikalar icat etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türk'e terk etti
Döndü çark devran ağladı

Bu ne kuvvet bu ne kudret
Vardı bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnönü İsmet
Gözlerinden kan ağladı

Tamamı 11 kıta olan bu destanın bir bölümü ..
görsel
Aşık Veysel Şatıroğlu, Anadolu kadını için çok doğal, günümüzde anlatılınca ''nasıl olur ''dedirten bir şekilde , Sivas'ın Şarkışla ilçesinin, sarıalan köyünde dünyaya geldi. Gülizar hanımın doğum sancıları başladığında tarladaydı. Doğumunu yaptı, göbeğini kesip, bir bez parçasına sardı bebeğini ve döndü evine. Bu erkek bebeğe Veysel adını verdiler. yıl 1894 .
yörede “Şatıroğulları” derler Aşık Veysel' in sülalesine . Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet Şatıroğlu çiftçilikle uğraşır. O zamanlar yokluk yılları. Her türlü bulaşıcı hastalık salgını var . Bunlara Çiçek hastalığa da dahil. 1901 yılında 7 yaşında bulur Veysel'i çiçek hastalığı.Bir gözü tamamen görme yetisini yitirir. Diğer gözü ışığı seçebilmektedir. Bu gözünün Tedavi edilebileceği , görme yetisini kazanabileceği söylenir. Ama talihsiz bir kaza olur, gözüne batan bir çubuk nedeniyle o gözü de görme yeteneğini tamamen kaybeder. Artık Veysel'in hatırlayabildiği tek renk kırmızıdır. Çocukluğunda düştüğünde, yaralanan elinde gördüğü kanın rengi, Kırmızı..
Veysel'in karanlığa gömülen hayatını Ağabeyi Ali , Kızkardeşi Elif ve babası Ahmet Şatıroğlu aydınlatmaya çalışır. Babası halk ozanlarına ilgili, tasavvuf sohbetlerine giden aydın düşünceli bir adamdır. Halk ozanlarının şiirlerini okur Veysel'e. Ezberletir bu şiirleri. Bu arada bir de bağlama alır oğluna.. Oyalansın diye. Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa (Âşık Alâ) saz dersleri vermeye başlar Veysel'e .. Gözleriyle göremediği dünyayı, yavaş yavaş gönlüyle görmeye başlar Usta. Kendini iyice saza vermiş; usta malı şiirlerden çalıp söylemeye başlamıştır artık..
Karanlık dünyasını aydınlatan ozanlar dünyasıyla, Pir Sultan Abdal, Karacoğlan, Dertli, Ruhsati gibi usta ozanların dünyalarıyla tanıştırır onu Çamışıhlı Ali Ağa, Bir diğer adıyla Aşık Ala.. Zaman böyle ilerlerken 1.Dünya savaşı patlak verir. İşte bu Veysel için en acı veren olaydır.. Köyde kim var kim yok ağabeyi Ali de dahil herkes savaşa gider. Veysel iyice yalnızlaşır. Artık tek dostu bağlamasıdır. Çalar, söyler..

“Ne yazık ki bana olmadı kısmet
Düşmanı denize dökerken millet
Felek kırdı kolumu, vermedi nöbet
Kılıç vurmak için düşman başına.

Bugünler müyesser olsaydı bana
Minnet etmez idim bir kaşık kana
Mukadder harici gelmez meydana
Neler geldi bu Veysel’in başına.”

Seferberlik sonrasında Veysel'i evlendiriyor ailesi. Bir akrabalarının kızı olan Esma ile. İki çocukları oluyor.