Bugün size, Osmanlı büyüklerimizden 18. Padişah “Sultan İbrahim (Deli İbrahim/ 1615 -
1648)’den bahsedeceğiz biraz. Sakın günümüzde yaşananlarla bir bağ kurup da, günümüze
gönderme yaptığımı filân düşünmenizi istemem. Bunlar, Osmanlı arşivlerimize girmiş, ‘acı – tatlı
– eğlenceli’ tarihi gerçeklerdir, hepsi bu…
Efendim, Padişah I. Ahmed’in en küçük ve Kösem Sultan’dan doğma oğlu Sultan İbrahim;
1640 yılında IV. Murat’ın ölümünden sonra, üç büyük kardeşi de öldürüldüğü için tahta
çıkarıldı. Yıllarca kafes arkasında öldürülme korkusuyla yaşadığı ve üç büyük kardeşinin
boğularak öldürüldüğünü de gördüğü için, sinirleri iyice bozulmuş ve kafayı sıyırmıştı.
Tahta çıktığında, çevresindeki bazı akîl adamlar sayesinde biraz iyi işler yapıldı. Sonra bu iyi
yöneticileri kovduran menfaatçiler, çevresini dinici ve cinci hocalarla çevirdiler. İstediklerini,
istedikleri makamlara büyük rüşvetlerle getiriyor, adamcağız daha verdiği rüşveti kazanamadan,
bir başkasını o makama atıyor, bu yolla büyük servetler yapıp, saltanat içinde yaşıyorlardı.
Annesi Kösem Sultan’ın yaptırdığı kuvvet macunları ve oğluna bulduğu eşsiz güzellikteki
kadınlarla, Padişah Deli İbrahim’i iyice zıvanadan çıkarmışlardı. Anadolu şehirlerindeki
Beylerbeylerinden, Paşalardan; sürekli para, güzel kadın, malzeme, yiyecek istiyorlar, temin
edemeyenleri ya sürüyor, ya da boyunlarına vuruyorlardı.
İşte bu bunalımlı yıllarda; Sivas Beylerbeyi ‘Varvar Ali Paşa’ idi. Çok eğitimli, dürüst, inançlı ve
devletine son derece bağlı bir paşaydı. Bu “Varvar” lâkabı da, o güne kadar devlet kendisinden
ne istedi ise, her gelen Padişah elçisine; “Var efendim var; para da var, at da var, buğday da
var, asker de var…” dediği ve hiç birini boş çevirmediği için, adına “Varvar Ali Paşa”
koymuşlar… Ancak, 8 yıllık padişahlığının son yıllarında, Padişah İbrahim’in elçileri doymak
bilmemişler. Kendi ceplerine de para istemeye başlamışlar. Varvar Ali Paşa’nın bütçesi
‘tamtakır, kuru bakır’ olmuş.