Az yazamamak gibi bir sıkıntım var da. Devamı efendim:

Üniversitede okurken, Balıkesir’den bizim okula geçiş yapan bir kız vardı. Üçüncü sınıfta geçmişti. Ben Konya’da okumuştum. Malum orası da bozkır. Ucu bucağı olmayan buğday tarlaları. Kız da Konyalı. Anlatırdı, ben otobüsle evime dönerken ağaçlar bitti mi bozkır göründü mü mutluluk kaplar içimi diye. Beni ise tam aksine ağaçlık yerler görünce bir huzur kaplardı.
Galiba o zamanlar ben o kızı anlamadım. Herhalde küçüktüm. On sene evveli. Velhasıl aslında bozkır ya da ağaç değil mesele aidiyet konu.
İnsan ev’i olarak neresini bellerse oraya yaklaşınca içinde bir kuş havalanır. Kalbi sanki yerinden çıkacakmış gibi olur. Ha bir de insanın kendini bir yere ait hissedememek zorunda kalma durumu var, ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Daha çok şey var diziyle ilgili de birazı da size kalsın. Siz de izlerken bir şeyler keşfedin istiyorum.
Kalın sağlıcakla.
Ekleme geçen hafta: "Yüklerimizi beraber taşıyalım mı Sefer?" sözü yüreğime oturdu. Böyle ağır biçimde.