İstanbul Dolmabahçe Sarayı
Dünya’nın en güzel manzaralı saraylarının bulunduğu İstanbul’un, denize sıfır konumdaki Dolmabahçe Sarayı bugün hala eski ihtişamı ile boğazdan geçen gemileri selamlamaktadır.
Kara tarafındaki bulvarı ve ihtişamlı kapısı ,deniz tarafında ise muhteşem manzarası olan Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı, ihtişamı ile dillere destan Topkapı Sarayı’nın bile pabucu dama atmıştır dönem itibariyle.
Bundan 400 yıl öncesinde Osmanlı Kaptan-ıDeryasının gemilerini demirlediği, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı Boğaziçi’nin bu güzel büyük koyu zamanla bataklık olacak, Padişahların eğlendiği bir hasbahçeye dönüştürülmek için doldurulacak ve sonrasında üzerine inşa edilen konaklar, kasırlar ve saray uzun yıllar Beşiktaş Sahil Sarayı olarak anılacaktı.
Sonraları Dolmabahçe Sarayı adını alacak olan bu eşsiz eser, Dünya’nın gördüğü en büyük liderlerden biri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son nefesini verdiği saray olarak bir başka tarihe tanıklık edecekti.
Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayın inşaatı, Haziran 1843 tarihinde başlarken çevre duvarlarının tamamlanması ile birlikte 7 Haziran 1856 tarihinde kullanıma açılmıştır.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı Atatürk'ün Odası
İstanbul Dolmabahçe Sarayı Atatürk’ün Odası
Batılılaşma sürecinde inşa edilen sarayda, Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Bu sayede Mimari özellikleri açısından belirli bir tarzın sembolü olamamıştır.
sahil kıyısında 3 katlı, kara tarafında ise 4 katlı bir yapıya bürünen sarayın Sahil Şeridi 600 metrelik uzunluktadır.
285 odası ve 43 salonu bulunan sarayda, Tören ve Balolar için bir büyük salon bulunur, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan, İngiliz yapımı 4,5 tonluk muazzam kristal avizesi ile mükemmel bir ihtişama sahiptir.
Dolmabahçe Sarayının ana yapısı; Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümayun adlarını taşıyan üç bölümden oluşur. Adlarından da anlaşıldığı gibi Mabeyn-i Hümayun, Devletin yönetildiği merkez olarak kullanılan bölümdür.
Harem-i Hümayun’da padişah ve ailesinin özel yaşam alanı bulunurken, Muayede Salonunda bayramlaşmalar, misafir devlet başkanları ve önemli şahsiyetlerin ağırlanması için kullanılıyordu.
Dolmabahçe Sarayında, mekan düzeni, oda ve salon ilişkileri açısından, geleneksel “Türk Evi” plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapıdır. Beden duvarları taştan, iç duvarlar tuğladan, döşemeleri ahşaptan yapılmıştır.
Çağın teknolojisine de ayak uyduran Dolmabahçe Saray’ına, 1910-1912 yıllarında elektrik ve kalorifer sistemi eklenmiştir.
6 padişah ve son Osmanlı Halifesi Abdülmecid’e ev sahipliği yapan Dolmabahçe Sarayı. 1927- 1949 yılları arasında Saray, Cumhurbaşkanlığı olarak kullanılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927-1938 yılları arasında İstanbul’daki çalışmalarında Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmış ve 10 Kasım 1938′de Saat 09.05′te 71 nolu odada vefat etmiştir.
1926-1984 yılları arasında protokol ve ziyarete kısmen açık olan Saray, 1984 yılından itibaren “Müze-Saray” olarak ziyarete açılmıştır.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı
İstanbul Dolmabahçe Sarayı
3 Kıtaya Hükmeden Osmanlı İmparatorluğuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapan bu eşsiz eserin görmek Türk Kültürü ve mirası açısından çok güzel bir deneyim olacaktır.
Arkeoloji Müzesi
Dünya’nın ilk aşk şiirinden tutun da Büyük İskernder’in lahitine kadar dünya geçmişine ait bir çok eserin toplandığı İstanbul Arkeoloji Müzesi sadece Anadolu’nun değil dünyanın geçmişinden çok önemli eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Her yaştan insanın ilgisini çekebilecek zengin bir koleksiyona sahiptir.
Dünya Geçmişi Arkeoloji Müzesi’nde
Türkiye’nin ve İstanbul’un en eski müzesi olma unvanını taşıyan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osmanlı Devleti tarafından Türkiye Cumhuriyetine miras kalan, dünyaca ünlü çok önemli bir kurum olan Müze-i Hümayun’un günümüzdeki devamıdır.
Bir milyondan fazla Eski eserlerin ve kalıntıların sergilendiği müze eskilerin aksine önemli bir şekilde çok modern bir düşünce ile Dünya’da Müze olarak inşa edilen ender yapılardandır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak çoğul bir isimle anılma sebebi ise bir arada bulunan Çinili Köşk, Arkeoloji Müzesi, Eski Şark (Doğu ) Eserleri olmak üzere 3 ayrı köşkteki müzeleri aynı çatı altında toplamasından kaynaklanır.
1869 yılında kurulan Müze-i Hümayun, 13 Haziran 1891 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak resmen açılmıştır. Osmanlı döneminde Galatasaray Lisesi (Mektep-i Sultaniye) öğretmenlerinden Edward Goold ilk müze müdürü olarak kayıtlara geçtiyse de İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Sadrazam Edhem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi Bey’in müze müdürü oluşuyla Dünya sahnesinde ve Türk müzeciliğinde önemli işler yaparak derin izler bırakmıştır.
Nemrud Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiolia Nekropolleri’nde ve Lagina Hekate Tapınağı’nda kazılar yapmış ve burada elde edilen eserlerin müzede toplanmasını sağlamıştır.
1887-1888 yıllarında günümüzdeki Lübnan’da bulunan Sayda’da yaptığı kazılar sonucunda Krallar Nekropolü’ne ulaşmış ve dünyaca ünlü İskender Lahdi başta olmak üzere pek çok lahit’i Türk Müzeciliğine kazandırmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksinde; Hammurabi Kanunları, tarihteki ilk Aşk Şiiri, tarihteki ilk barış antlaşma Kadeş Antlaşması, Mısır’daki mezar buluntuları ve İskender Başı Heykeli gibi dünyaca ünlü eserler sergilenmektedir.
Dünya’nın en güzel manzaralı saraylarının bulunduğu İstanbul’un, denize sıfır konumdaki Dolmabahçe Sarayı bugün hala eski ihtişamı ile boğazdan geçen gemileri selamlamaktadır.
Kara tarafındaki bulvarı ve ihtişamlı kapısı ,deniz tarafında ise muhteşem manzarası olan Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı, ihtişamı ile dillere destan Topkapı Sarayı’nın bile pabucu dama atmıştır dönem itibariyle.
Bundan 400 yıl öncesinde Osmanlı Kaptan-ıDeryasının gemilerini demirlediği, geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı Boğaziçi’nin bu güzel büyük koyu zamanla bataklık olacak, Padişahların eğlendiği bir hasbahçeye dönüştürülmek için doldurulacak ve sonrasında üzerine inşa edilen konaklar, kasırlar ve saray uzun yıllar Beşiktaş Sahil Sarayı olarak anılacaktı.
Sonraları Dolmabahçe Sarayı adını alacak olan bu eşsiz eser, Dünya’nın gördüğü en büyük liderlerden biri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son nefesini verdiği saray olarak bir başka tarihe tanıklık edecekti.
Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayın inşaatı, Haziran 1843 tarihinde başlarken çevre duvarlarının tamamlanması ile birlikte 7 Haziran 1856 tarihinde kullanıma açılmıştır.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı Atatürk'ün Odası
İstanbul Dolmabahçe Sarayı Atatürk’ün Odası
Batılılaşma sürecinde inşa edilen sarayda, Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Bu sayede Mimari özellikleri açısından belirli bir tarzın sembolü olamamıştır.
sahil kıyısında 3 katlı, kara tarafında ise 4 katlı bir yapıya bürünen sarayın Sahil Şeridi 600 metrelik uzunluktadır.
285 odası ve 43 salonu bulunan sarayda, Tören ve Balolar için bir büyük salon bulunur, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan, İngiliz yapımı 4,5 tonluk muazzam kristal avizesi ile mükemmel bir ihtişama sahiptir.
Dolmabahçe Sarayının ana yapısı; Mabeyn-i Hümayun (Selamlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümayun adlarını taşıyan üç bölümden oluşur. Adlarından da anlaşıldığı gibi Mabeyn-i Hümayun, Devletin yönetildiği merkez olarak kullanılan bölümdür.
Harem-i Hümayun’da padişah ve ailesinin özel yaşam alanı bulunurken, Muayede Salonunda bayramlaşmalar, misafir devlet başkanları ve önemli şahsiyetlerin ağırlanması için kullanılıyordu.
Dolmabahçe Sarayında, mekan düzeni, oda ve salon ilişkileri açısından, geleneksel “Türk Evi” plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapıdır. Beden duvarları taştan, iç duvarlar tuğladan, döşemeleri ahşaptan yapılmıştır.
Çağın teknolojisine de ayak uyduran Dolmabahçe Saray’ına, 1910-1912 yıllarında elektrik ve kalorifer sistemi eklenmiştir.
6 padişah ve son Osmanlı Halifesi Abdülmecid’e ev sahipliği yapan Dolmabahçe Sarayı. 1927- 1949 yılları arasında Saray, Cumhurbaşkanlığı olarak kullanılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927-1938 yılları arasında İstanbul’daki çalışmalarında Dolmabahçe Sarayı’nı kullanmış ve 10 Kasım 1938′de Saat 09.05′te 71 nolu odada vefat etmiştir.
1926-1984 yılları arasında protokol ve ziyarete kısmen açık olan Saray, 1984 yılından itibaren “Müze-Saray” olarak ziyarete açılmıştır.
İstanbul Dolmabahçe Sarayı
İstanbul Dolmabahçe Sarayı
3 Kıtaya Hükmeden Osmanlı İmparatorluğuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapan bu eşsiz eserin görmek Türk Kültürü ve mirası açısından çok güzel bir deneyim olacaktır.
Arkeoloji Müzesi
Dünya’nın ilk aşk şiirinden tutun da Büyük İskernder’in lahitine kadar dünya geçmişine ait bir çok eserin toplandığı İstanbul Arkeoloji Müzesi sadece Anadolu’nun değil dünyanın geçmişinden çok önemli eserlere ev sahipliği yapmaktadır. Her yaştan insanın ilgisini çekebilecek zengin bir koleksiyona sahiptir.
Dünya Geçmişi Arkeoloji Müzesi’nde
Türkiye’nin ve İstanbul’un en eski müzesi olma unvanını taşıyan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Osmanlı Devleti tarafından Türkiye Cumhuriyetine miras kalan, dünyaca ünlü çok önemli bir kurum olan Müze-i Hümayun’un günümüzdeki devamıdır.
Bir milyondan fazla Eski eserlerin ve kalıntıların sergilendiği müze eskilerin aksine önemli bir şekilde çok modern bir düşünce ile Dünya’da Müze olarak inşa edilen ender yapılardandır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak çoğul bir isimle anılma sebebi ise bir arada bulunan Çinili Köşk, Arkeoloji Müzesi, Eski Şark (Doğu ) Eserleri olmak üzere 3 ayrı köşkteki müzeleri aynı çatı altında toplamasından kaynaklanır.
1869 yılında kurulan Müze-i Hümayun, 13 Haziran 1891 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak resmen açılmıştır. Osmanlı döneminde Galatasaray Lisesi (Mektep-i Sultaniye) öğretmenlerinden Edward Goold ilk müze müdürü olarak kayıtlara geçtiyse de İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Sadrazam Edhem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi Bey’in müze müdürü oluşuyla Dünya sahnesinde ve Türk müzeciliğinde önemli işler yaparak derin izler bırakmıştır.
Nemrud Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiolia Nekropolleri’nde ve Lagina Hekate Tapınağı’nda kazılar yapmış ve burada elde edilen eserlerin müzede toplanmasını sağlamıştır.
1887-1888 yıllarında günümüzdeki Lübnan’da bulunan Sayda’da yaptığı kazılar sonucunda Krallar Nekropolü’ne ulaşmış ve dünyaca ünlü İskender Lahdi başta olmak üzere pek çok lahit’i Türk Müzeciliğine kazandırmıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksinde; Hammurabi Kanunları, tarihteki ilk Aşk Şiiri, tarihteki ilk barış antlaşma Kadeş Antlaşması, Mısır’daki mezar buluntuları ve İskender Başı Heykeli gibi dünyaca ünlü eserler sergilenmektedir.