görsel

Bir sanatçı, bir kadın, bir anne Liv Ullmann…

Büyük bir dürüstlük ve içtenlikle kaleme alınmış bir kitapta Ingmar Bergman’la yaptığı Persona’dan, Tutku, Evlilik Yaşamından Sahneler ve Yüz Yüze’ye kadar birçok muhteşem filmden tanıdığımız, endişeleriyle, kuşkularıyla, sevinçleriyle, her şeyiyle çok yönlü bir kadın Liv Ulmann…

Bergman ile birlikte çalışmaktan (“Hiçbir Stüdyo onunki kadar sessiz değildir… Ingmar ile film çevirmek her şeyin gerçek gibi göründüğü uzun mutluluklar zinciridir”); Bergman ile birlikte yaşamaktan (“Onun hayalindeki kadın tek bir parçadan yaratılmış olmalıydı, oysa ben biraz dikkatsiz davrandığı an kırılıp parçalanan bir kadındım”); onunla birlikte gezmekten, onun dehasından ve tuhaflıklarından söz ederken Liv Ullmann, bize kendini olduğu gibi açmaktadır. Küçük kızı Linn’e duyduğu sevginin coşkusuna ve ondan bu kadar çok ayrı kaldığı için duyduğu vicdan azabına; birlikte olabildiklerinde paylaştıkları mutluluğa kendimizi kaptırıp gideriz. İlk aşkını, terk ettiği kocasını, ailesini, güvendiği, sevdiği insanları onun ağzından büyük bir ilgiyle okuruz.