Sanat çevreleri de hayrandır ustanın sazına sözüne. Dilden dile dolanır türküleri, bir çok sanatçı seslendirir bozkırın çığlığının türkülerini. İnsanlar ona, o da insana ve sevdaya tutkuludur. Kadim dostu, babasının da dostu olan usta ,Yaşar Kemal ''İnce Memed '' adlı romanın kapağını '' Bozkırın tezenesine '' diye imzalar. Bundan sonra ismi Bozkırın tezenesi olarak anılacaktır. Öyle ki bağlama çalışındaki ustalık ve tavır, kendine özgü yorumları ve sözleriyle türküleri İTÜ konservatuvarın da ders olarak da okutulur bir dönem . Ayrıca ustaya Fahri doktara ödülü verilir. Aynı türküyü her yorumladığında farklı bir ruh hissedilir , ayrı bir tarz çıkar ortaya. 400 den fazla albüm ve long play yapmıştır. büyük usta. Eserlerinden bazıları
"Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde", "Kendim Ettim Kendim Buldum", "Kibar Kız", "Gel Gayri Gel", "Türküler Yolcu", "Gitme Leylam", "Kova Kova İndirdiler Yazıya", "Seher Vakti", "Polis Lojmanları", "Benim Yurdum", "Gönül Yarası", "Zülüf Dökülmüş Yüze", "Zahidem", "Gönül Dağı", "Ölmeyen Türküler 2", "Ölmeyen Türküler 3", "Sazlı Sözlü Oyun Havaları", "Niye Çattın Kaşlarını", "Yar Gönlünü Bilenlere", "Garibin Dünyada Yüzü Gülemez", "Altın Ezgiler", "Gurban Olduğum", "Ağla Sazım", "Hata Benim", "Mühür Gözlüm." Der de der usta. Bir söyleşide sevdiği kızın ismini kaçırır ağzından. '' Aman der, aman kurban olayım ismini yazma.. Sevda sırınan olur '' Saygıya ve inceliğe bakar mısınız. ?


Bozkırın tezenesi hayatının son 16 yılını İzmir'de satın aldığı evinde geçirir. Küçücük bir bahçesi, kanaryaları ve bağlaması.
Hayatı ve eserleri Prof. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde yayımlanan Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012'de İzmir'de prostat kanserine yenik düşerek 74 yaşında Rabb ' ine yürür, memleketi Kırşehir'de babası Muharrem Ertaş'ın mezarının yanına defnedilir. Babası Muharrem Ertaş'la birlikte Kırşehir'de bir de anıtı bulunan Ertaş, dünyada robot heykeli yapılmış ilk saz sanatçısıdır. Sanatçı Adil Çelik tasarlar bu android heykeli. Kırşehir Neşet Ertaş Gönül Sultanları Kültür evine bağışlar.
Adı sokaklara, caddelere okullara verilse de , bıraktığı en değerli hazine
Türküleridir. nesiller boyunca gelecek kuşaklara ses olacak,nefes olacak. Bir cümlede anlattığı, içeriği kitaplar yazdıracak sözler. Kısa ve net. ''Analar insandır, biz insanoğlu '' Mekanın cennet olsun, ruhun şad olsun Bozkırın tezenesi...
Ulu arıyorsan analar ulu
Sevmişiz biz onu olmuşuz kulu
Analar insandır biz insanoğlu
Aslı bozuk deme gel şu insana

Aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
Aslı bozuk deme gel şu insana
Soracak olursan eğer ki benden
Aslı bozuk deme gel şu insana

Evlenir Leyla sıyla. Üç de güzel çocuğu olur ama, aması var işte. Bir süre sonra bu evlilik biter. Sevdasına öyle bağlı, öyle sadıktır ki bu dizelerle üstüne alır tüm suçu.


Bilemedim kıymetini kadrini
Hata benim günah benim suç benim
Eliminen içtim derdin zehrini
Hata benim günah benim suç benim

Bir günden bir güne sormadım seni
Körümüş gözlerim görmedim seni
Boşa mecnun eylemişim ben beni
Hata benim günah benim suç benim

Usta yaralıdır, yüreği paramparça tek bildiği şeyi yapar. Saz çalar ,Türkülerle dışa vurur tüm acılarını. Anadolunun her köşesi dağı ,taşı, ovaları çınlar bu sesle. Her türküde bir yüreğe dokunur. Dokundukça , sevilir,. Güçlü sesine olan hakimiyeti, Bağlama çalışındaki kendine özgü tezene vuruşu , acısını anlatışındaki sadelik ve tevazu.. Mest eder gönülleri. .
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığıma
Gönlüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin

Yürür ünü büyük ustanın. Yurt dışına da taşar. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ''Devlet sanatçısı '' ünvanıyla onurlandırmak istese de, usta bu ödülü kabul etmez ve şu açıklamayı yapar.“Hepimiz bu devletin sanatçısıyız. Ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor. Halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım. Bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım”. Abdallık kültürünün son efsanesi olarak bilinen Ertaş, hayatta olduğu dönemde "Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığınca "Yaşayan İnsan Hazinesi" ilan edilir.
görsel

Bilmeyeniniz yoktur eminim .Yüreğinizi sızlatmış,hüzünlendirmiş bir Türküsü mutlaka vardır. Halk ozanlığının ,Abdallık geleneğinin son ve efsane ismi Neşet Ertaş.. 1938 yılında Kırşehir'in kırtıllı köyünde hayata başlamış ve bu gelenek içinde Abdallarla büyümüştür. Abdallıkta müzik hem geçim kaynağı, hem bir yaşam biçimidir. Nefes almak ,yemek içmek kadar doğal bir ihtiyaç. Abdallar çevre şehirlerde eğlencelere katılır , hem para kazanır hem halka türkülerini tanıtma fırsatını yakalar. Neredeyde doğal konservatuvar denilebilecek bir ortamda büyür büyük usta. Bir önemli şansı da dönemin en ünlü halk ozanı Muharrem Ertaş'ın oğludur. Bağlama ustası Muharrem Ertaş gittiği bütün eğlencelere Neşet'i de götürür. Zil çalar, köçeklik yapar. Neşet hoşnut değildir köçeklikten ama babasının yanında saz çalmaya da utanır. Bir gün böyle bir eğlence, köçek olarak çıktığı sahnede birinin söylediği bir cümle kalbine bir hançer gibi saplanır Ustanın. Döner elindeki zili babası Muharrem Ertaş'ın önüne bırakır. '' Ruhlarımız aynı ''dediği ,hiç kimselere değişemeyeceği babasıyla sessizce anlaşırlar. O günden sonra babasının yanında cümbüş çalmaya başlar. Bağlama değil, cümbüş.. Çünkü babasına olan saygısı, sevgisi, bu büyük ozanın yanında bağlama çalmasına engeldir kendince. Yıllar yılları kovalar, yolu İstanbul'a düşer büyük ustanın. İlk plağını Şen Plak adlı bir firmayla yapar. Muharrem Ertaş'a ait '' Neden garip garip ötersin bülbül '' adlı bu türkü çok beğenilir. Daha geniş kitlelerce tanınmaya başlar. Ankara'ya 'da yolu düşer Ustanın. Çalıştığı pavyonda hayatının aşkını tanır. Leyla. Babası onaylamaz bu sevdayı da, evliliği de. Çünkü Abdallar ne dışarıdan kız alır, ne kız verirler aşiretlerinden başkasına. Gözü hiç bir şey görmez ustanın. Ne canım ciğerim dediği basını, ne de töreleri. Küserler uzun bir süre görüşmezler. Ama bu küslük zamane küslükleri gibi değildir. Muharrem Ertaş oğluna olan kırgınlığını sazıyla dile getirir.

Temiz ruhlu, saf kalplisin şöhretsin
Hakkın vardır evlenmeye evladım
Mevlam sana yapanları kahretsin
Aslı bozuk alma dedim evladım

Dokunsalar nazif tene kir gelir
Bizden önce ceddimize ar gelir
Köle olmak şanımıza zor gelir
Aslı bozuk alma dedim evladım

''Aslı bozuk '' işte bu cümle çok yaralar Neşet ustayı. Saygısını hiç bozmadan cevap gönderir babasına ..
görsel