kemiklerin içini dolduran ve alyuvarların oluştuğu bir ortam sanılan yağlı madde.

(kız, kadın için) çok çekici, çok güzel.
çorba pişirip satan kimse ya da çorba satılan dükkân.

Osmanlı döneminde taşrada ileri gelen Hıristiyanlara verilen ad.
Kuzu eti, yeşil biber ve arpacık soğandan yapılan bir yemek. Çok uzun zamanlı sürülerek yapılıyor.
Bakırcılar Çarşısı
Gaziantep’te 500 yıla aşkın bir geçmişe sahip olan bakır işletmeciliği, günümüzde de devam etmekte ve bakırcı ustaları tarafından hala üretilmektedir.

Şehrin en eski alışveriş alanı olan çarşı şu anda turistlerin yoğun ilgisini görmektedir. Gaziantep tatilinizde Bakırcılar Çarşısı’na uğrayıp ortamın büyülü atmosferine dahil olabilirsiniz. Geleneksel bakır işlemeciliğin devam ettiği çarşı, birbirinde güzel el işlemeleriyle hayranlığınızı kazanacak. Bakırcılar Çarşısı köklü tarihiyle ve güler yüzlü esnafıyla sizleri bekliyor. Tabii Gaziantep’in gezilecek yerleri saymakla bitmez. Tarihi Millet Hanı, Zeugma Mozaik Müzesi, Mitras Tapınağı, Gaziantep Kalesi ve gezeceğiniz diğer noktalar şehrin tarihini gözler önüne serecek. Her köşesinde ayrı bir yaşanmışlıkla karşılaşacağınız Gaziantep tatilinizde sizi etkileyen her kareyi fotoğraflamayı sakın unutmayın.
görsel


(Claviceps purpurea), Clavicipitaceae familyasından çavdar ve benzeri tahıllarda parazit olarak yaşayan bir mantar türü. 1800'lerin ortalarına kadar çavdar'ın normal bir parçası olduğu düşünülmüştür. En çok çavdarda görülse de diğer tahıllara da yerleşebilir. Koyu mor renkli ve birkaç santim uzunluğundadır.

Çavdar mahmuzu zehirlenmesi ölümcül olabilir. Bunun yanında deliriyum ve sanrı gibi ciddi psikiyatrik sorunlara da yol açabilir. Pek çok çavdar mahmuzu alkaloidi nörotransmiter fonksiyonları etkileyerek merkezi sinir sistemi üzerinde zehirleyici etkilere neden olurlar.

İsviçreli kimyager Albert Hofmann'ın Basel'deki Sandoz laboratuvarlarındaki çalışmalarıyla çavdar mahmuzu alkaloidlerinden elde edilen lisejik asitten LSD'nin (liserjik asit dietilamit) sentezi sağlanmıştır.


Çavdar mahmuzunun yaşam evreleri
1692'de Salem, Massachusetts'te üç kadının cadı oldukları iddiası ile öldürülmeleri olayına sebep olan genç kızın çavdar mahmuzu yüzünden halüsinasyonlar gördüğü kabul edilmektedir.
görsel


İlk kez yazılan gerçeklerle tabular yıkılıyor...

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, Metastaz ile devleti esir alan kanserli hücrelere ışık tutuyor.

- Menzilci polisler ilk kez göreceğiniz fotoğraflarında ne yapıyordu?
- AKP’li Bakan’ın tarikat şeyhinden özel ricası neydi?
- Devlette FETÖ’den boşalan koltuklara hangi tarikat nasıl yerleşti?
- Nedir bu hüsn-ü şehadet ve FETÖ borsası?
- Hangi cemaat kim için Cumhurbaşkanı’na mektup yazarak kefil oldu?
- Genelkurmay Başkanı’nın “sahip çıkın” dediği isimler neden tutuklandı?
- “Kurda kuşa yem etmeyin” denilen işadamı nasıl hapisten çıktı?
- FETÖ operasyonlarından çıkarılan "imtiyazlı ortaklar" kim?
- Hâkim rüşvet alırken gizli bir operasyonla nasıl yakalandı?
- Hangi gazeteci kendisini MİT’çi diye tanıtıp dolandırıcılık yaptı?
- Çektirdiği fotoğrafları davaları etkilemek için kullanan ismin arkasında kimler var?
- FETÖ operasyonu yapan savcının odasını AKP’liler mi bastı?
- Erdoğan'ın tehdit edildiği toplantıdan yara almadan çıkan ünlüler kim?
- Üstü kapatılan telefon görüşmelerinde neler konuşuldu?
görsel



Kadınların Yenilmez Gücü

Yüzyıllar önce cadılıkla suçlanıp öldürülen kadınlara uygulanan muamele bugün farklı biçimlerde, sistemleşmiş ve doğallaşmış halde devam ediyor. O zamanlardan itibaren, önce şiddet yoluyla ve sonra ideal ev kadını modelinin inşasıyla dayatılan model, kadınları doğurganlık üzerine temellenen rollere hapsetti, çalışma yaşamından kopardı. Bu model, kadınların kimliklerini yok etti, zayıflattı, özgürlüklerini ellerinden aldı. Kadınlar birbirleriyle rekabete sokuldu, “ideal kadının” temsilcisi olmaya zorlandı. Bunlara başkaldıranlar en ağır biçimde cezalandırıldılar; ya toplumdan dışlandılar ya da bir erkeğin elinde can verdiler.

Bağımsızlığı ve kendini gerçekleştirmeyi; bekâr kalmak, çocuk sahibi olmak veya olmamak gibi kararlarını özgürce dile getirebilmeyi; türlü biçimlerde süren gençlik, güzellik dayatmasına karşı olgunluğun ve tecrübenin emaresi olarak saçlarının beyazlamasını gururla izlemeyi seçen kadınlar işte bugünün cadıları...

Ataerkil düzen sadece “fıtratına” karşı gelen, sivrilen kadınları değil, bu sistemi farkına dahi varmadan içselleştirmiş kadınları da hedef tahtasına koyuyor; hatta belki onları daha fazla… Mona Chollet Bugünün Cadıları’nda cadılık yaftasını sahipleniyor. Tüm bu hikâyeyi popüler kültürden ve günümüz dünyasından verdiği örneklerle cüretkâr bir şekilde dillendirerek tabuları yerle bir ediyor, feminist olsun olmasın tüm kadınlara sesleniyor “Cadıların fısıltılarının bizi yönlendirdiği yolu takip edip düşünce dünyamızı ve hayal gücümüzü serbest bıraktığımızda büyük bir coşku bizi bekliyor olacak: cesaretin, isyanın, hayatı olumlamanın, otoriteye kafa tutmanın vereceği coşku.”
Hakkâri ilinin 5 ilçesinden birisi ve bu ilçenin merkezi olan şehir. Yüksekova'dan 2.110 metre yükseklikteki Haruna Geçiti ile ayrılan ilçe, Zap Suyu'nun bir kolu olan Pesan Çayı, Şemdinli Deresi ve kolları tarafından sulanan bir alandan oluşur.
geminin kaplama ve güverte döşeme tahtalarının aralarına üstüpü doldurduktan sonra ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi.

Osmanlı döneminde yeniçerilerin giydiği, aşağısı dar, yukarısı geniş bir başlık.
görsel


Mustafa Suphi ve yoldaşları, '15'ler' diye anılan Türkiye'nin ilk komünistleri, Türkiye Komünist Partisi'nin kuruluşundan kısa bir süre sonra Türkiye'ye girmeye ve mücadelelerini ülke içinde sürdürmeye karar verirler. Fakat dönem, Birinci Dünya Savaşı'nın ardından dünyanın emperyalistlerce yeniden paylaşıldığı ve o arada yeryüzünün en büyük ülkelerinden birinde, Rusya'da, Lenin'in Bolşeviklerinin gerçekleştirdiği Ekim Devrimi'yle sosyalizmin fiilen hayata geçirilmeye başlandığı bir dönemdir. Türkiye ve Rusya üzerinde büyük hesapları olan İngiltere, kendi gücünü tartarak ağırlığını nereye vereceğini kararlaştırırken, devasa Osmanlı İmparatorluğu'nun dağıldığı koşullarda Türkiye de kendine yeni bir yol arayışındadır ve savaş mağlubu olarak, kendine yardım eli uzatan Sovyet hükümetinin desteğini görmektedir.

Mustafa Suphi ve yoldaşları Türkiye'ye işte böyle bir dönemde; Kazım Karabekir'le yaptıkları görüşmeler doğrultusunda, Mustafa Kemal'in de yakın ilgisi ve bilgisi kapsamında girerler. Hemen sonrası, Erzurum'da başlayıp Karadeniz sularında tamamlanan bir trajedidir...
görsel


Geleceğinizi garantiye almak mı istiyorsunuz? Bunu elinizdeki tüm parayı harcayarak yapamazsınız. Ama hemen söyleyelim: Bunu para biriktirerek de yapamazsınız. Yatırım yapmanız gerek. Yatırım, paranızın çalışıp sizin için para kazanması demektir. Böylece birikimleriniz hızla büyür. Yatırım 101 size para biriktirmekle yatırım yapmanın aynı şey olmadığını göstermekle kalmayacak, paranızı işletmenin tüm çağdaş yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlayacak. Benim çok param yok demeyin. Çok küçük rakamlarla yatırım yapmaya başlayabilirsiniz. Yatırım yapmak için zengin olmaya gerek yok! Ama zengin olmak için yatırım yapmaya gerek var!

İşte Yatırım 101’den size birkaç öneri:

• Yatırıma hemen başlayın.

• Lüks harcamalardan vazgeçin.

• Piyasaları takip edin.

• Ne kadar gençseniz o kadar çok risk alın.
görsel

Kutsalın Kurbanları

Dünya, Tanrı ile Tanrı komplekslerinin savaş arenası idi. Bu kadim savaş sonucunda “Tanrı öldü!” ve onunla birlikte kutsal yasaları olan “Adalet, Merhamet ve Sadakat” beklentilerine dair tüm umutlar da öldü. Artık dünya Tanrıdan boşalan yeri doldurmak için birbirleri ile savaşan Tanrı komplekslerinin kişisel, kolektif ve evrensel tahakküm pazarı oldu. İnsanlar ise bu pazar savaşının hem kutsalları hem de kurbanları oldular: “Tanrı öldü! Yaşasın Tanrı kompleksleri!” naraları arasında.
görsel

Tanrıdan İnsana, Karanlıktan Aydınlığa

Akıcı bir dil ve muhteşem bir kurguyla kaleme alınmış olan biyografik roman, Yunan filozofu Sokrates' in yaşamını tüm yönleriyle gözler önüne seriyor. Büyük filozofun felsefeye kazandırdığı ebelik sanatını, yaşadığı dönemin siyasi ve kültürel tarihini aktarırken, Sokrates'e adeta yeniden hayat verip, onu çağımızın dinleyicileriyle buluşturuyor. Felsefesi ve kendisi hakkında gelecek nesiller için geride hiçbir yazılı kaynak bırakmadığı halde, özellikle öğrencisi Platon'un eserleriyle ölümsüzleşen Sokrates böylece yine ebelik sanatını icra ediyor ve çağdaş okuyuculara sesleniyor: “Her insanın içinde bir güneş vardır; yalnızca, aydınlatması için onu açığa çıkarmak gerekir.”
görsel


Nöropsikolog, profesör, akademisyen, Nöropsikoloji Derneği kurucusu ve başkanı, 31 Mayıs 1935'te İstanbul Göztepe'de doğdu. Milletvekili ve Milli Eğitim Bakanlarından Dr. İbrahim Öktem'in kızı, Hukuk profesörü Bülent Tanör eşidir. Çocukluğunun yazları hep Göztepe'de anneannesinin köşkünde geçti. Kışları ise, 2 yaşına kadar Sivas'ta, 8 yaşına kadar Zonguldak'ta, Lise bitene kadar da Bursa'da yaşadı. İlkokul 1. sınıfı Zonguldak'ta okudu. Annesinin insiyatifi ile, 6 yaşında piyano öğrenmeye başladı; Bursa'da da bu devam etti. İlkokul 4. sınıftan başlayarak, Bursa'da her sene Mayıs sonunda, Halkevinde piyano konseri verirdi. Şimdi, bir uluslararası kongrenin açılış gününde, piyanoda bir eser çalmış olsa da, belli bir derecede piyano hakimiyeti olmasına rağmen hayatında birinci yeri tutmadığı için piyanoya fazla zaman ayıramıyor.

1954 yılında (o yıllarda Lise eğitimi 12 yıla çıktığından 11 yerine, o da 12 yıl okuyanlardan oldu) Bursa Kız Lisesinden mezun oldu. Çalışkan bir öğrenciydi, hep iftihar listesine geçerdi. Edebiyat ve Kompozisyon en kuvvetli dersiydi, liseler arası kompozisyon yarışmalarında hep birinci olurdu.

1959 Şubatında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu (mezun olmak kendisini korkuttuğu için, Kara Ticaret Hukuku sınavına girmeyip Şubata bırakmıştı). Mezuniyet sonrası Hüseyin Nail Kubalı'nın Anayasa Hukuku kürsüsüne asistan oldu. (Daha sonra aynı kürsüye asistan olacak olan, ilerki zamanların meşhur Anayasa Hukuku hocası, merhum Prof. Dr. Bülent Tanör ile evlendi. Her ikisinin de ikinci evliliğiydi.
gönüllü olarak girdi, sonra kadro tayini çıktı.

Burada Türkiye'nin ilk Klinik Nöropsikoloji Laboratuarını kurdu. Bu laboratuar önce nörologlar arasında, hemen ardından psikiyatristler ve beyin cerrahları arasında kabul gördü. Bu kabulle diğer şehirlerde de tanınarak, bir çok üniversiteden psikologlar nöropsikolog olarak yetiştirilmek üzere yanına gönderilmeye başlandı. Bu laboratuar, Türkiye çapında bir okula dönüştü.

Öget Öktem Tanör, 1993'te doçent, 2000'de profesör oldu. 2008 yılında arkadaşlarıyla Nöropsikoloji Derneğini kurdu; derneğin başkanı seçildi, bu görevi şimdi de sürdürmeye devam etmektedir.

Mimar Sinan Üniversitesinde, İstanbul Ün.Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde, gene İst. Ün. Pedagoji fakültesinde, Haliç Üniversitesinde, Okan Üniversitesinde, İstanbul Ticaret Üniversitesinde, Kültür Üniversitesinde, lisans ve yüksek lisans dersleri verdi. 2002'de yaş haddinden emekli olduktan sonra, Bilim Üniversitesinde 2016 Şubatına kadar ders verdi. Ama bu üniversieteyle, sadece dersleri olduğu günler gitmek üzere anlaştı. Çünkü İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi Nöroloji'deki Nöropsikoloji Laboratuarında - hiç para almadan- hasta görmeyi, afazi rehabilitasyonu yapmayı ve stajyer yetiştirmeyi ve diğer üniversitelerdeki derslerini de sürdürüyordu.