görsel


Son bin yılda Batı Düşüncesindeki, belki de, en önemli değişim doğa olaylarının, doğa yasalarının mekanik etkileri sonucunda olduğu ve bu yasaların akü ve deneysel gözlem yoluyla keşfedilebileceği ve anlaşılabileceği görüşü olmuştur. Bilginin kaynağı olarak devletin ya da dini yetkenin açıklamaları yerine akla ve gözleme başvurmak ilkin onyedinci yüzyılda, Galileo, Newton, Descartes ve diğerlerinin çalışmalarıyla gelişmiş ve on sekizinci yüzyılda, "Aydınlama Çağı"nda öne çıkan bir anlayış olmuştur. Tanrı'nın doğa kanunlarını koyduğu ve kendi akışına bıraktığını varsayan "deist", tanrıtanır anlayış yayılmış, böylece güvenilebilir insan bilgisi doğaüstüne gönderme yapmaksızın olduğu gibi doğa olaylarının çözümlenmesinden edinilebilmiştir. Bu görüş çağdaş bilimin gelişmesine olanak tanımış, buna karşılık fizik, kimya, astronomi ve jeoloji alanındaki başarılarla geçerliliği kanıtlanmıştır.

Biyoloji, "doğa felsefesinin, akılcı ve tümüyle bilimsel bakış açısı benimseyen son alanı oldu. Bunu gerçekleştirmek için "yaşam gücü" ya da elan vital'i, yaşam süreçlerinin salt fiziko-kimyasal süreçler olarak kavrayışı ve yaşayan varlıkların gösterdiği uyarlanmaları kutsal bir tasarımcının mucizevi müdahalesi olarak değil salt mekanik bir süreç olarak gözlenmesi anlayışıyla değiştirmek gerekiyordu. Darwin ve ardından Wallace doğal seçilim yoluyla evrim İlkesini öne sürerek, eksik olan mekanik açıklamayı tamamladı, böylece biyoloji pozitif bir bilim olarak fizik ve kimyaya katılabildi.