görsel

Arap yarımadasının her yanında 'Çöl Kraliçesi' diye adlandırılan Gertrude Bell, Kraliçe Victoria döneminin seçkin bir ailesi ve ayrıcalıklı sırt çevirip yaşamını Arabistan çöllerinde sürdürmeyi yeğledi. Bölgeyi karış karış gezerek haritalar çıkardı, kazılara katıldı. Çeşitli aşiretlerin ve hiziplerin üyesi olan siyaset adamlarıyla ve dini liderlerle olduğu kadar halka da kaynaştı. Gertrude Bell'in Arabistan'da böylesine benimsenmesi, Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz istihbarat servisinin onu en uygun kişi olarak görevlendirilmesiyle sonuçlandı. Arabistanlı Lawrence olarak bilinen T.E. Lawrence'ı da bir anlamda yetiştiren, ona yol gösteren, akıl hocalığı yapan, onun nüfuzlu kişilerle ilişki kurmasını sağlayan da Gertrude Bell oldu. Bell, savaştan sonra Arabistan'daki yaşamını sürdürdü ve günümüz Orta Doğu'sunun biçimlenmesinde büyük rol aldı. O dönemde İngiltere'nin en güçlü kadını durumuna gelen Gertrude Bell, başta Irak olmak üzere Arap yarımadasındaki ülkelerin sınırlarının çizilmesinde belirleyici oldu. Çöl Kraliçesi, bir anlamda Osmanlıları Arap yarımadasında arkadan hançerleyenin Lawrence'dan çok Bell olduğunu gösteriyor. Bu çabalarının amacı, Arap halklarının özgürlüğü ya da İngiltere'nin petrol yataklarına egemen olması mıydı? Yoksa Osmanlılara (belki de bilinçaltında) beslediği bir öç alma duygusu muydu? Gertrude Bell'in büyük aşkla tutkun olduğu sevgilisinin Gelibolu savaşında öldüğünü okuyunca, insan bunu düşünmeden edemiyor doğrusu.