GELDİM
Geldim,gitmelere bekle diyerek.
Attım valize birkaç kırgınlık,
Bir iki vefasızlık.
Bir kaç acı söz,
Benim hatırladıklarım.
Bir kaç iyi söz,
Senin unuttukların.
Geride kalan ne varsa;
Boğazın sularına serdim.
Geldim,korkma aç kapıyı,
Sende kalmaya değil;
beni almaya geldim.
Halil Cibran

KIRIK KANATLAR

Yirmi yaşımdayken annem bana şöyle demişti:

- Manastıra girseydim, hem kendim, hem başkaları için en iyisini yapmış olacaktım.
- Eğer manastıra girmiş olsaydın ben dünyaya gelmezdim, dedim.
- Dünyaya gelmen daha önce kararlaştırılmıştı oğlum, dedi.
- Evet ama, dünyaya gelmeden çok önce seni annem olarak seçmiştim ben, diye karşılık verdim.
- Dünyaya gelmeseydin cennette bir melek olarak kalacaktın, dedi.
- Ama ben hala bir meleğim, diye cevaplardım.

Gülümsedi ve dedi ki ' Kanatların nerede peki? '
Elini tutup omzuma koydum ve ' Burada ', dedim.
' Kırılmışlar ', dedi.

Bu konuşmadan dokuz ay sonra, annem dönülmez ufukta yitip gitti. Ama 'kırılmışlar' sözü içimde yankılanmaya devam etti..

Halil Cibran

DİĞER YARIN

En şık elbiselerin
Diğer yanının tezgahında dokundu.
En tatlı yemeklerin
Diğer yanının sofrasında yediğin.
İstirahat ettiğin en rahat divan
Diğer yanının evindeki.
Allah aşkına!
De bana
Nasıl olur da
Kendini diğer yanından ayırabilirsin?

Halil Cibran

TANRIM KONUŞ BENİMLE

Adam fısıldadı: ''Tanrım konuş benimle.''
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı:
''Tanrım konuş benimle.''

Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.

Adam etrafına bakındı ve,
''Tanrım seni görmeme izin ver'' dedi.
Ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.

Ve yüksek sesle haykırdı:
''Tanrım bana bir mucize göster.''
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.

Sonra çaresizlik içinde sızlandı:
''Dokun bana tanrım ve burada olduğunu anlamamı sağla, ne olur! ''
Bir kelebek kondu adamın omzuna.
Ve adam kelebeği, elinin tersiyle uzaklaştırdı...

Halil Cibran
SEVGİ (1)
Bunun üzerine Almitra, 'Bize sevgiden bahset...' dedi.
Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı.
Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı.
Ve yüksek bir sesle konuşmaya basladı:
'Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin,
Yolları sarp ve dik olsa da...
Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,
Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da...
Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın,
Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de...
Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer.
Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
En yükseklere uzanıp, Güneş'le
titresen en hassas dallarınızı okşasa da,
Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır,
Toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker;
Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
Bembeyaz olana kadar öğütür sizi;
Esnekleşene kadar yoğurur;
Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye,
Sizi kendi kutsal ateşine savurur...
Sevgi bütün bunları,
Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar,
Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzünü yaratır...
Ancak korkunun kıskacında,
Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız,
O zaman örtün çıplaklığınızı,
Ve sevginin harman yerine adim atin...
Adim atin, kahkahaların tümünün olmadığı,
Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil...
Sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini,
Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri...
Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de;
Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle...
Sevdiğinizde, 'Tanrı benim kalbimde, ' yerine,
Söyle deyin, 'Ben kalbindeyim Tanrı'nın...'
Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer,
sizi değer bulduğunda...
Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...
Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...
Erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali,
Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip,
Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...
Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...
Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek...
Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua,
Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...'

Halil Ciban
SEVGİ (2)

Derler ki, çakal da, köstebek de
aslanın susuzluğunu giderdiği
aynı ırmaktan su içer.

Ve kartal ve akbaba gagalarını
aynı leşe daldırırlar,
ölünün huzurunda
barış içinde, beraberce.

Tanrısal eliyle arzularımı dizginleyen,
ve onura ve gurura olan açlığımı
ve susuzluğumu arttıran sevgi...

İçimde güçlü ve değişmez olanın,
zayıf benliğimi baştan çıkaran
ekmeği yemesine,
şarabı içmesine
izin verme

Varsın aç kalayım,
ve yüreğim kavrulsun susuzluktan,
ve ölüp yok olayım;
yeter ki senin doldurmadığın bir bardağa
veya senin kutsamadığın bir kaseye uzanmasın elim.

1920

Halil Cibran